Narnia günlükleri gibi “Laptop Maceraları”
Eğer ünlü şair Orhan Veli Kanık günümüzde yaşasaydı “Hiçbir şeyden çekmedi Dünyada” şiirindeki “nasırından çektiği kadar” dizesini benim için yeniden yazardı.
“Hiçbir şeyden çekmedi dünyada, dizüstü bilgisayarından çektiği kadar”. Aldığım günden beri çıkartmadığı sorun kalmadı, neredeyse parçalarının yarısı değişti. Sorun çözülmedi…
İtiraf edeyim, ben biraz tutucu biriyim. Marka konusunda yani… Bir markaya bağlanırım, aramızda inanılmaz duygusal bağ oluşur. Aynı aşk gibi, kötü yanlarını görmezden gelirim, hoşgörülüyümdür. Sabrederim. Ama bir buçuk yıl önce aldığım diz üstü bilgisayarım bu aşkı öldürdü.
Dell beni delirtti
Çoğu arkadaşım bu konuda bana sık sık takılsa da ben yıllardır Dell dizüstü bilgisayarı kullanmayı tercih ettim. Evet, pili çabuk bitiyor, çok ısınıyor ama inanılmaz bir gönül bağı vardı aramızda. Eşime, dostuma ve akrabalarıma da hep Dell aldırdım. Sık sık sol kulağımı çınlattılar sonra ama neyse. Geçmişimiz 1999 yılına kadar dayanır. Evimde hep bu markayı kullanmayı tercih ettim. Ta ki geçen aya kadar. Ama artık aşkımız bitti. Nasıl mı?
2010 yılının Temmuz ayında son model bir dizüstü bilgisayar aldım. Dell Studio. Bilgisayar alırken siz nelere dikkat edersiniz bilmem ama benim için işletim sistemi, ram’ı, grafik kartı, ekran büyüklüğü, HDD kapasitesinin yüksek olması vs vs teknik özellikleri çok önemli. Çünkü bilgisayarımı internette dolaşmak ve yazılarımı yazmak dışında birçok grafik ve video editör programı kullanıyorum. İşim gereği sıkı bir dizüstü bilgisayarı lazım yani.
www.hepsiburada.com’dan satın aldığım diz üstü bilgisayarım gelip kutusunu açtığımda bir anda aşık oldum ona. Daha önce kullandığım hurdavari şirket bilgisayarından sonra bana inanılmaz gelmişti. Ancak ilk ay sorunlar başladı. Hem de seyahatteyken. Çalışırken bir anda kapanıyor, fişini taksam kapanıyor, çeksem yine kapanıyor… Ardından mavi ekran siyah ekran ritueli başlıyordu. Servisi aradım. Ram’leri değişti. Sorun devam etti. Yine servis arandı, bu sefer fun’ı değişti. Sorunlar bitmiyor tabii. Röportaj yapmışım, uzun saatler harcayarak deşifresini bitirmişim gazeteye yazı yetiştireceğim, pat gidiveriyor. Mavi ekran, siyah ekran ritüeli başlıyor. Bazen saatler boyunca bilgisayar kendi kendine sorunu çözmeye çalışıyor, çözemiyor. Fişini çekip, pilini çıkarıyorum. Birkaç saat sonra gün doğarken nihayet çalışmaya karar veren bilgisayarımla röportajın deşifresine tekrar başlıyorum.
Bu arada sık seyahat ettiğim için sürekli servis peşinde koşmaktansa sabretmeyi tercih ediyorum. Yok… Sorunlar bitmedi. Yine servis arandı bu sefer mainboard değişti. Bütün bunların hepsi 6 ay içinde gerçekleşti. Bitti mi? Bitmedi?
Artık bilgisayarımın kafasına göre kendini kapatıp açılmamakta inat etmesine, mavi-siyah ekran ritüeline o kadar alıştım ki. Servisi aramak da öyle kolay değil. 800’lü numara. Cep telefonundan arayamıyorsun. Evde olacağım bir zaman olacak ki ev telefonundan arayacağım ama evde de doğru dürüst bulunmuyorum ki. Dilim dışarıda ha babam koşturmaktan servis aramak artık bana zulüm haline geldi. Geçen ocak ayında sorunlara dayanamaz hale geldim. Çünkü bir yerde çalışırken benden gelen “Of yaa…” sesine televizyondaki, gazetedeki hatta gittiğim kafenin çalışanları bile alışmıştı. “Yine mi gitti bilgisayar, değiştir sen bunu”. Yok, ben bilgisayarımı seviyorum. O hasta, iyileşecek.
Nihayet şubat ayında 800’lü servisi arayabilme şansım oldu. Servis tag’ımı söyledim. “Garantiniz bitmiş” dediler önce. “Hayır size yollayabilirim”. Tamam siz yollayın. Bilgisayar yanımda “aç, kapa, şu tuşa bas, şöyle yap” tamam bütün komutları yerine getirdim. “Hard diskinizin değişmesi gerek” denildi. Bana verilen e-posta adresine faturayı gönderdim. “Size döneceğiz” dediler. Bir hafta geçti ama tık yok. Bir daha aradım. İnanılmaz aynı şeyler tekrarlandı. “Garanti süreniz bitmiş”… Bitmedi, faturayı yolladım. Peki bir daha yollarım. Yine mail atılır ve yine arayan soran olmaz. Yine 800’lü hat aranır, yine aynı konuşmalar “E-posta attım, iki kişiye”… Biraz araştırmadan sonra bulunur. Verilen cevap: “Size servis çıkması için onay alınması gerekiyor, faturanız geldi. Birkaç gün içinde sizi geri ararız”. “Ohhh, tamam” diyorum. Ama arayan olmuyor.
Ben artık vazgeçtim. Kendimi erkek arkadaşı tarafından ekilen zavallı bir kız gibi hissediyorum. Ben onu sürekli arıyorum o beni aramıyor yani… Yeni aşklara ufuk açma zamanı geldi. İstediğim özelliklere ve bütçeme uygun bilgisayar aramaya başladım. Ta ki o telefon gelene kadar. Ofise gidiyorum yolda servis aradı “Birazdan size uğrayacağım, bilgisayarınızın hard diski değişecekmiş”. Şaşırdım “Ama ben evde değilim ki ofise gelin”. İşi varmış, ertesi gün buluşmak üzere sözleştik. Evde bekliyorum. Geldi, yeni hard diski taktı, Windows yükledi. Makinayı açtı kapadı. Güzel çalışıyor ve gitti. Gidiş o gidiş, bilgisayar bir daha açılmadı. Mavi ekran siyah ekran ritüeli devam ediyor, Windows CD’si istiyor. Yok ki, kutudan çıkmadı.
Yine 800’lü hat arandı. Aynı şeyler konuşuldu. Bu klasik cevap mı merak ettim. “Garanti süreniz dolmuş”. Ben de yine aynı cevap “Hayır size faturamı yolladım tekrar yollayayım mı?”… “Haa sisteme işlenmemiş”… Derdimi anlatmaya çalışıyorum ama bu sorunun onları ilgilendirmediği cevabını alıyorum.
Özetle Dell servisinin sadece hard disk değiştirdiğini ve yazılımla ilgisi olmadığı söylendi. “Ne yapacağım şimdi ben?” dedim. “Gidin bir Windows CD’si satın alın veya bir arkadaşınızdan isteyin, ya da bir bilgisayarcıya götürün” dediler. Dayanamadım. O güne kadar bütün arkadaşlarım gazeteci olduğunu söyle demişti. “Hayır ben normal bir kullanıcı olarak sorunumu çözeceğim” diye direnmiştim. Bana bu sorunun benim hatamdan kaynaklandığını söylediler. Bilgisayar açılırken yedeklemem gerekiyormuş, imajını almam gerekiyormuş. İyi de ben öyle bir soru hatırlamıyorum ki açılırken. Kaldı ki benim gibi bilgisayardan anlamayan biri ne yapacaktı? Dizüstü bilgisayarlarını illa bilgisayar mühendisleri i kullanıyor? “Bu makine alındığı günden beri sorun çıkarıyor, yarısı değişti. Belli fabrika çıkışından arızalıymış” dedim. Umurlarında değil. “Yazacağım” dedim. Ve yazıyorum…
Sonra ne mi oldu. Evet bilgisayarcı arkadaşlarımdan yardım istedim. İki haftadır uğraştılar, çözemiyorlar. Makine kendini açamıyor. Ben vazgeçtim. Tek istediğim servis yollayıp tekrar Windows yüklemeleriydi. Teknoloji çöpü oldu, dolapta gereksiz yer kaplıyor. Dedim ya aramızda duygusal bağ var atamıyorum. Doğru dürüst kullanamadığım Dell bilgisayarım beni delirtti. İki ay sonra garanti süresi gerçekten bitmiş olacak. Ama bu markaya olan aşkım daha önce bitti.
Benden size tavsiye
Bilgisayar alacağınız zaman istediğiniz özelliklerin, fiyat ve ödeme seçeneklerinin yanı sıra iyi bir servise de sahip olması gerektiğini unutmayın.
(4 Nisan 2012 Perşembe, Bilgi Çağı – Figen Onur)